Anda Kalmak Neden Bu Kadar Zor?
Mesleğe başladığım ilk zamanlarda farklı terapi ekollerinde ortak olarak vurgulanan şeylerden biri yaşantılanan deneyimlerin farkındalığıydı. Sözde bunu anlamak ve “aktarmak” çok kolay ve mümkün görünüyordu. Ta ki bir gün kendimi seansta danışanı dinlerken yetiştirmem gereken işleri nasıl yetiştirebilirimin hesaplamasını yaparken bulduğum ana kadar. Elbette ki bunu şu anda yaşanması olağan olan bir durum olarak değerlendirebiliyorum. Ama o gün, çok şaşırmıştım, hatta işimde yaptığım bir hata olarak görüp utanmıştım da. Üstelik bunu daha sonraları da yaşadım. Şimdi bildiklerimi ve öğrendiklerimi uygulama zamanıydı.
Farkındalık benliğin anlık yaşantıyı idrak edebilme halidir. Günlük yaşam çoğunlukla kişinin idrakında değil, otomatik pilotta işler. Bir başka deyişle, doğduğumuz andan itibaren zihnimizde oluşan otomatik düşünceler, inançlar, şemalar bizlerin belirli davranış kalıpları ile baş etme stratejileri geliştirmesine yol açmıştır. Bu sebeple, birbirini takip eden zincirler misali öncülü ve sonrası belli olan bir hayat yaşarız. Farkındalık deneyimlendiğinde ise zincirin kendisinden ziyade o an yaşanan halka deneyimlenir, onunla kalınır. Bu noktada otomatik pilot devre dışı kalacağı için kişi dilerse o halkadan sonra başka bir zincir halkasına geçebilir, zincirden ayrılabilir ya da zincirle devam etmeyi tercih edebilir. Tek fark, farkındalıkla kişinin otomatik pilottayken mahkum olduğu hayat zincirinden daha fazlasını görüp yaşamıyla ilgili “seçim” hakkını ele alabilmesidir.
Tahmin edersiniz ki bu söylenişi kadar kolay olmuyor. Kişi hayat örüntülerini tanıdıktan sonra günlük yaşamında bir farkındalık anı deneyimlediğinde sonrasındaki otomatik tepkiyi vermemek çok zordur. Örneğin; partnerinizin telefonuna gelen mesajın kimden olduğunu merak ettiniz, otomatik olarak sorma veya kontrol etme davranışını gösterdiniz. Bu durum o kadar otomatikleşir ki zamanla şüphe duymaya ve o şüpheyi durdurmak amacıyla kontrollere başlarsınız.
Şüphe ve Kontrol İlişkisi
Telefona gelen her mesaj, partneriniz tarafından açılmayan her aramanız zihninizde bir felaket senaryosunu tetiklemeye başlar. Siz de “Neredeydin?, O kim?, Onu yapmanı istemiyorum.” şeklinde cümlelere belki de telefonları kontrol etmeye başlarsınız. Ne yazık ki, kontroller şüpheyi durdurmaktan ziyade şüpheyi besler. Beslenen şüphe tetiklenmeye ve daha fazla kontrol davranışına zemin hazırlar. Zaten kontrol davranışlarını durdurmak bu kadar zor olduğu için insanlar hayatı otomatik pilotta yaşar.
Farkındalıkla anı deneyimleme, kas gibi gelişen bir beceridir. Kişi andan koptuğu anları yakaladığında dikkatini şimdi ve burada’ya getirerek anda kalma deneyimini güçlendirir. Bu sayede zamanla andan kopuşlar azalır. Günlük yaşam duygusal roller-coaster gibi iniş çıkışları sık olan bir serüvendir. Bu yüzdendir ki duygusal süreçler kişiyi sandığımızdan daha çok etkiler. Kaygı, üzüntü, pişmanlık, merak deneyimlenen yoğun duygulardandır.
Kişi kahraman bakış açısıyla yani benliğinin içinden hayatı deneyimlediğinde duygusal yoğunluğu 10/10 deneyimlediği için kendine nesnel kalamaz. Ama kişi hayatı gözlemci bakış açısıyla yani sanki dışardan seyreden üçüncü bir gözmüş gibi deneyimlediğinde duyguları aynı yoğunlukta hissetmeyecektir. Duygusal deneyimi dışarıdan gözlemleyecektir. Dolayısıyla deneyimlediği yoğunluk belki 4/10 belki de 5/10 olacaktır.
Bu durumda da kişinin duygusal süreçlerle tetiklenen şemaları, otomatik düşünceleri ve davranış örüntülerinin esiri olma ihtimali azalacaktır. Kişi, kendi otomatizmasından özgürleşecektir. Böylece, otomatik ilerleyen hayat zinciri yerine farkındalıkla kendi seçimlerini yaparak hayat yolunu çizebilecektir.
Anda kalmak oldukça yaygın bir “reçete” olsa da gerçekten anda kalabilmek sanıldığından daha zordur. Otomatik bir şekilde çalışan makine gibi yaşanan hayata kendi seçimlerinizle katıldığınız anlar diliyorum.
Uzm. Klinik Psk. Zeynep Hilal Çelik