Kökleri Çocuklukta Saklı Olabilir mi?
Bir mekânda, bir kalabalığın içinde ya da sadece dışarıda yürürken sebepsiz bir panik…
Kalbin hızla çarpmaya başlaması, kaçacak bir yer arama hissi, gözlerin bir çıkış noktası ararken zihnin dağılması…
Bu hisleri yaşayan biri için “dışarısı” yalnızca bir mekân değil, aynı zamanda tehdit algısıyla örülü bir zihinsel haritadır.
Ve bu harita, çoğu zaman çocuklukta çizilmeye başlar.
Agorafobi genellikle yanlış anlaşılır.
Sadece açık alan korkusu gibi tanımlansa da, aslında temelde “kaçmanın ya da yardım almanın zor olduğu yerlerde bulunma korkusu”dur.
Bu, bir otobüs yolculuğu da olabilir, bir alışveriş merkezi de.
Kimi zaman ise, kişinin evinin dışındaki her yer tehditkâr hale gelir.
Peki neden bazı insanlar için dünya bu kadar tehlikeli görünür?
Cevap, çoğunlukla çocuklukta gizlidir.
Çocukken güvenli alanlarımız sınırlıdır.
Ve bu alanların merkezinde genellikle bakım verenler bulunur.
Bir çocuğun en temel ihtiyacı, yalnızca fiziksel değil; duygusal olarak da tutulmak, görülmek, sakinleştirilmek ve düzenlenmektir.
Ancak bu ihtiyaçlar tutarsız karşılandıysa,
çocuk duygusal anlamda yalnız bırakıldıysa,
ya da kaygılı, travmatik bir ortamda büyüdüyse…
O zaman dünya, güvenilecek bir yer olmaktan çıkar.
Çocuklukta gelişen bağlanma biçimleri, agorafobik duyguların köklerini oluşturabilir:
- Aşırı koruyucu ebeveynler: Çocuğa sürekli “dışarısı tehlikeli” mesajı verilmiş olabilir.
- Kaygılı bir bakım veren: Çocuğun dünyayı keşfetmesi değil, tehlikelerden kaçınması teşvik edilmiş olabilir.
- İhmalkâr bir ebeveyn: Çocuk, başa çıkmakta zorlandığı duygularla tek başına kalmış ve duygusal düzenleme becerisi geliştirememiş olabilir.
Ve bu çocuk, büyüdüğünde dış dünyaya adım attığında, içindeki yalnızlık ve güvensizlik duygusu yeniden canlanır.
Agorafobide beden, geçmişte donup kalmış bir alarm sistemini bugüne taşır.
Bir yetişkinin yaşadığı panik, çoğu zaman çocuklukta bastırılan korkuların bugünkü yankısıdır.
Travmaların en sinsi yanı da budur:
Zamanla kaybolmazlar; hatırlanmayı beklerler.
Psikoterapi süreci, bu geçmişin haritasını yeniden çizmeye yardımcı olur.
Korkulan yerlere adım atmadan önce, korkunun içeriğine bakılır.
Yani soru, “Neden dışarı çıkamıyorum?” değil,
“Dışarısı neden bana bu kadar tehlikeli geliyor?” haline gelir.
Çünkü bazen iyileşme, bir sokakta yürümekten önce, içsel bir yolculukla başlar.
Agorafobi, sadece bir dış mekân korkusu değildir.
İçsel güvenlik hissinin yitimiyle ilgilidir.
Ve bu his, çoğunlukla çocukken kaybedilmiş bir duygudur.
Ama güzel haber şu:
Her yaşta, kendimize yeniden güvenli bir alan inşa edebiliriz.
Hem içeride, hem dışarıda.
Klinik Psikolog Zeynep Hilal Çelik