Hissettiğiniz Bu Rahatsızlık; Yas!
Adlandırabilirsek, belki de yönetebiliriz… Bunun nasıl yapılacağı hakkında fikir edinmek için ise David Kessler’e başvurduk. Kessler dünyanın en önemli ‘yas süreci’ ile çalışan uzmanıdır. Yas ve Üzüntü Üzerine Psikiyatrist Elisabeth Kübler-Ross ile birlikte makale yazdılar: Yas Sürecinin Kederini 5 Aşamada Anlamlandırmak. Kessler, bizlere hissettiğimiz kederli ruh halinin farkında olmanın önemini, bununla nasıl başa çıkabileceğimizi ve bu yaşananlardan kendisi ne gibi anlamlar çıkardığını anlattı.
İnsanlar şu anda çok fazla şey hissediyorlar. Keder (yas) de bu hislerden biri olabilir mi?
Kessler: Evet, bir dizi farklı yas hisleri içindeyiz. Dünyanın değiştiğini hissediyoruz ve değişti de. Bunun geçici olduğunu biliyoruz, ancak bu şekilde hissetmiyoruz. İşlerin artık farklı olacağını fark ediyoruz sadece. Normalliğin kaybı; ekonomik korkular; bağlantı kaybı. Bu bizi sarsıyor ve kederleniyoruz. Toplu olarak. Biz bu tür kolektif yasa alışık değiliz.
Birden fazla keder hissettiğimizi söylediniz?
Evet, aynı zamanda ‘beklentisel yas’ duyuyoruz. Beklentisel yas, geleceğin ne getireceği belirsiz olduğunda hissettiklerimizdir. Genellikle bu hissin merkezinde ölüm vardır. Bu hissi, değer verdiğimiz biri çok ciddi tıbbi bir tanı aldığında veya bir gün ebeveynlerimizi kaybedeceğimizi düşündüğümüzde hissederiz. Beklentisel yas, daha ziyade geniş bir hayalin ürünüdür diyebiliriz. Bir fırtına geliyor. Dışarıda kötü bir şey var. Salgınla beraber, bu tür yas, insanlar için kafa karıştırıcı olabilir. İlkel zihnimiz kötü bir şey olduğunu biliyor fakat göremiyor. Bu da bizim güvenlik algımızı olumsuz etkiliyor ve bozuyor. Güvenlik kaybı hissi içindeyiz. Genel güvenlik anlayışımızı, kolektif olarak kaybettiğimizi sanmıyorum. Ama bireysel ya da küçük topluluklar halinde, insanlar bunu hissediyor. Bu hepimiz için yeni bir durum. Mikro ve makro düzeyde hepimiz yas tutuyoruz.
Bireyler tüm bu yası yönetmek için ne yapabilir?
Yasın aşamalarını anlamak bir başlangıçtır. Ama yasın aşamaları hakkında her konuştuğumda, insanlara aşamaların doğrusal olmadığını ve bu sırada olmayabileceğini hatırlatmak zorunda hissediyorum. Bu bir harita değil ama bilinmeyen bir dünya için yapı iskelesi diyebiliriz.
İnkâr aşaması: Bu virüs bizi etkilemez.
Öfke aşaması: Evde kalmama ve aktivitelerimden mahrum kalmama neden oluyorsun.
Pazarlık aşaması: Tamam, eğer iki hafta boyunca sosyal mesafemi korursam, her şey daha iyi olacak, değil mi?
Üzüntü aşaması: Bunun ne zaman biteceğini bilmiyorum.
Kabulleniş aşaması: Bu gerçek ve oluyor; Nasıl ilerleyeceğimi ve nasıl bir yol izleyeceğimi bulmalıyım. Kabullenmek kontrolü sağlar. Ellerimi yıkayabilirim. Güvenli mesafemi koruyabilirim. Online olarak nasıl çalışacağımı öğrenebilirim.
Kederli hissettiğimizde fiziksel olarak da acı hissederiz. Zihnimizde de olumlu ve olumsuz bir sürü düşünce yoğunluğu olur. Bununla başa çıkmak için teknikler var mı?
Beklentisel yasa geri dönelim. Sağlıksız beklentili yas gerçek bir kaygı sebebidir. Sizin bahsettiğiniz duygu budur. Aklımız bize çeşitli görüntüler göstermeye başlar. Ailem hastalanıyor. En kötü senaryoları görürüz. Bu zihnimizin koruyucu olmasından kaynaklanır. Amacımız bu görüntüleri görmezden gelmek ya da onları uzaklaştırmaya çalışmak değil. Zihniniz bunu yapmanıza müsaade etmeyecek hatta bunu denemek ve kendinizi buna zorlamak çok acı verici olabilir. Amaç, düşündüğünüz şeylerde denge bulmaktır. En kötü görüntünün şekillendiğini düşünüyorsanız, en iyi görüntüyü düşünmeye çalışın. Hepimiz biraz hastalanıyoruz ve dünya devam ediyor. Sevdiğim herkes ölmez. Belki hiç kimse ölmeyecek çünkü atılması gereken doğru adımları atıyoruz. Her iki senaryoda göz ardı edilmemeli ama her iki senaryodan biri de baskın olmamalıdır.
Beklentisel yasta zihin geleceğe yönelir ve en kötüsünü hayal eder. Kendinizi sakinleştirmek için bugüne odaklanmalısınız. Bu tavsiye, mindfulness ve meditasyon yapan veya uygulayan kişilere tanıdık gelecektir, ancak diğer insanlar bunun ne kadar kolay bir yöntem olduğuna görünce genelde şaşırabiliyorlar. Bulunduğunuz odada ki 5 objeyi sayabilirsiniz. Bir bilgisayar, bir sandalye, bir kopek resmi, eski bir halı ve kahve kupası var. Bu kadar basit. Nefes alın ve şimdiki zamanda beklediğiniz olumsuzlukların gerçekleşmediğini fark edin. Bu anda, iyisiniz. Yemeğiniz var. Hasta değilsiniz. Duyularınızı kullanın ve neler hissettirdiklerini düşünün. Masa sert. Battaniye yumuşak. Burnumdan içime çektiğim nefesi hissediyorum. Bu teknik hissettiğiniz acıların bir kısmını hafifletmekte işe yarayacaktır.
Kontrol edemediğiniz şeyleri nasıl bırakacağınızı da düşünebilirsiniz. Komşunun yaptıkları ve seçimleri sizin kontrolünüzün dışında. Kontrolünüzde olan şey onlardan 1 ya da 2 metre uzakta kalmak ve ellerinizi yıkamaktır. Buna odaklanın.
Merhamet ve şefkate odaklanmak
Son olarak, merhamet ve şefkate odaklanmak için iyi bir zaman. Herkes farklı korku ve kedere sahip ve bunlar her birimizde farklı şekillerde ortaya çıkıyor. Bir iş arkadaşım geçen gün bana çok iğneleyici davrandı ve düşündüm ki, bu hiç ona göre bir davranış değil; bu süreçle bu şekilde başa çıkabiliyor. Korkusunu ve endişesini görüyorum. Bu yüzden sabırlı ol. Birisinin genellikle yani aslında nasıl biri olduğunu düşünün ve bu anda –salgında- kim gibi göründüğüne odaklanmamaya çalışın.
Bu salgının özellikle rahatsız edici bir yönü, açık uçlu olması.
Bu geçici bir durumdur. Hastane sisteminde 10 yıl çalıştım. Böyle durumlar için eğitildim. Ayrıca 1918 grip salgını üzerinde çalıştım. Aldığımız önlemler doğru olanlar. Tarih bize bunu söylüyor. Hayatta kalacağız. Bu dönem aşırı korunmanın zamanı, ancak aşırı tepki vermemenin de zamanı.
Ve inanıyorum ki içinde anlam bulacağız. Elisabeth Kübler-Ross’un ailesinin bana yas süreci aşamalarına yeni bir altıncı aşama eklememe izin verdiği için onur duyuyorum:
Anlam: Elisabeth ile kabullenme aşamasından sonra neler olduğu hakkında biraz konuşmuştum. Kişisel yas süreci tecrübemden sonra kabullenme aşamasında durmak istemedim. En karanlık anlarımı anlamak istedim. Ve böyle zamanlarda ışık bulduğumuza inanıyorum. Şimdi bile insanlar teknoloji ile bağlantı kurabileceklerini fark ediyorlar. Telefonlarını uzun sohbetler için kullanabileceklerinin fark ediyorlar. Yaptıkları yürüyüşlerin değerini fark ediyorlar. Şimdi ve bunun bitiminde anlam bulmaya devam edeceğimize inanıyorum.
Bütün bunları okuyan ve hala kederle boğulmuş hisseden birine ne demek istersiniz?
Denemeye devam et. Bunu keder olarak adlandırmanın güçlü bir etkisi var. İçimizde ne olduğunu hissetmemize ve anlamamıza yardımcı olur. Birçok kişi geçen hafta bana “İş arkadaşlarımla zor zamanlar geçiriyorum” veya “Dün gece ağladım” dedi. Yaşadığınız şeyi isimlendirdiğinizde hissedersiniz ve o sizin içinizde hareket eder. Duyguların harekete ihtiyacı vardır. Neler yaşadığımızı kabul etmemiz önemlidir. Kendi kendine yardım hareketinin talihsiz kısmı ise duygularımız hakkında duygulara sahip olan ilk nesil olmamız. Kendimize “üzgün hissediyorum ama böyle hissetmemeliyim; başka bir insan benden daha kötü bir durumda ” diyoruz. Halbuki ilk hissettiğimiz duyguda durmaya çalışmalıyız hatta durmalıyız. Üzgün hissediyorum. Kendime üzgün hissedebilmek için 5 dakika ayırayım. İşiniz; üzüntünüzü, korkunuzu ve öfkenizi hissetmek, bir başkası her ne yaşıyor ve ne hissediyor olsa da. Savaşmak işe yaramaz çünkü vücudunuz hissi üretiyor. Duygularımızın ortaya çıkmasına müsaade edersek, düzenli ve bizi güçlendiren bir şekil alırlar. Böylece kurban olmaktan çıkarız.
Düzenli bir şekilde?
Evet. Bazen hissettiğimiz şeyi hissetmemeye çalışırız çünkü zihnimizde ‘duygular ordusuna’ dair bir resim var. Eğer üzgün hissedersem ve bunu hissetmeye izin verirsem, bu duygu bir daha peşimi bırakmaz. Kötü ‘duygular ordusu’ beni ezip geçebilir. Gerçek şu ki duygu bizim içimizde hareket halinde. Hissediyorum ve kayboluyor ve daha sonra başka bir duygu beliriyor. Yani dışarda bir yerde bizi bekleyen bir ‘duygu ordusu’ yok. Şu anda kederli hissetmememiz gerektiğini düşünmek saçma. Kendinizi kederi/üzüntüyü hissetmek için serbest bırakın.
Harvard Business Review, 23.03.2020
Çeviri: Uzm. Klinik Psk. Feryal Naz Tüzünataç