Kuşlar Gibi Yaşamak
Sustuk. Yalnızlığımızı yok saydık. Boşluğunu işlerle doldurduk. Acımızı gömdük. Sahte bir benlik inşa edip sosyal medyaya yükledik. Güçlü olduk, güzel olduk, zengin olduk. Aşırı bilinçli olduk. Savaştık. Yarayı unuttuk. Ama biz hareket ettikçe yara sızdı, acısıyla kendini hatırlattı. Zihnimizi uyuşturduk. Bilincimizi kaybettik.
Devam…
Yapılması gerekenler listesi ile doldu zihnimiz. Tüm evrene verilen olmazsa olmazlar mesajlarını yüklendik omuzlarımıza. Kadın olarak, erkek olarak payımıza düşeni aldık. Nasibimizi alamadık bir türlü. Yetmedi çabalarımız. Ne yeterince kazandık ne de yeterince yaşadık. Bu koşuşturmanın ardından ya enerjimiz tükendi, ya da patlayıp ötekine boşaldı.
Bir dursak mı artık?
Belki de yaşamak için bu kadar güçlü olmaya, bu kadar güçlük içinde kalmaya gerek yoktu. Kuşlar vardı mesela, tüm dünyanın hâkimi, gökyüzünün, ağaçların… Nasibi küçük ama bol, güçlü değil belki ama özgür, hafif… Rüzgârı kanatlarında hissetmek, çırptıkça yükselmek… Uçmak vardı, dilediğin yöne gitmek. Kendine uygun yöreye göçebilmek, kendine uygun yerde yuva kurabilmek… Yüreğinin hızla çarptığını hissetmek vardı mesela. His-set-mek!
Kuşlar gibi.
Belki de yaşamak sandığımızdan kolaydır. Belki de rahat bırakabiliriz kendimizi. Beklentilerimizi küçültebilir, az ile yetinebiliriz. İnsanları memnun etme, daha başarılı olma, en iyi olma yanılgısından kurtulabiliriz. Az çoktur belki de. Daha çok yükü sırtlanmak yerine daha çok özgürlüğü seçebiliriz. Daha çok düşünmeyi, daha çok keşfetmeyi, daha çok değişmeyi, daha çok olgunlaşmayı öğrenebiliriz. Yaraya bakmaya ve onu iyileştirmeye cesaret edebiliriz. Hayatı doya doya, keyifle yaşamayı, yüklerimizi hafifletmeyi deneyebiliriz. Daha çok sevmeyi, daha çok konuşmayı, daha çok paylaşmayı isteyebiliriz. Belki o zaman rüyalar görebilir, hayaller kurabiliriz. Belki o zaman yeşillenir evrenimiz…

