Ait Olma İhtiyacının Gölgesi: Sosyal Onay Bağımlılığı
Ait Olma İhtiyacının Gölgesi: Sosyal Onay Bağımlılığı
“Ait olmak mı, kaybolmak mı?”
Ait Olma İhtiyacı ve Sosyal Onay Arayışı
İnsan doğası gereği sosyal bir varlıktır. Güvende hissetmek, anlamlı ilişkiler kurmak ve kabul görmek, temel psikolojik ihtiyaçlarımız arasındadır. Bu ihtiyaçlardan biri olan “ait olma”, bizi topluma bağlayan görünmez bir köprüdür. Ancak modern çağda, özellikle dijital mecralarda bu köprünün şekli değişti: ait olmak giderek yerini “onaylanmak” arzusuna bıraktı.
Sosyal medya platformlarında paylaşılan her içerik, kimi zaman bir kendini ifade etme aracı gibi görünse de, altında daha derin bir motivasyon barındırabilir: görünmek, fark edilmek, beğenilmek… Peki bu sürekli onay arayışı bize ne anlatıyor? Ve daha da önemlisi: Kendimiz olarak mı ait oluyoruz, yoksa onay alabilmek uğruna benliğimizden uzaklaşıyor muyuz?
Psikolojik Süreçler: Ait Olma Arzusu Nasıl Bağımlılığa Dönüşür?
Farkındalık: Derinlerde Yatan İhtiyaç
Ait olma arzusu, doğuştan gelen bir ihtiyaçtır. Ancak bu ihtiyaç, çocuklukta yeterince karşılanmadığında veya koşullu sevgiyle büyütüldüğümüzde, yetişkinlikte farklı yollarla karşılanmaya çalışılır. Sosyal onay bağımlılığı da bu yollardan biridir. Kişi, içsel değer algısı zayıf olduğunda, dış dünyanın sunduğu onayla kendini tamamlamaya çalışır.
Kabullenme: Onay Arayışı Bir Savunma mı?
Onay alma isteği bir eksiklik değil, bir savunmadır. Görünmek isteyen bir çocuğun çırpınışıdır çoğu zaman. Sürekli beğeni, takdir ve geri bildirim ihtiyacı; çoğu zaman “ben yeterli miyim?” sorusunun bir yansımasıdır. Bu ihtiyacı yargılamadan kabullenmek, iyileşmenin önemli bir adımıdır.
Yas ve Anlam Verme: Görülmemişliğin İzleri
Sosyal medya bağımlılığı, her zaman yalnızca teknolojiye dair bir sorun değildir. Bazen çocuklukta görülmemişliğin, duygusal ihmalin, ya da sürekli eleştirilen bir benliğin izlerini taşır. Beğeniler, takipçiler, yorumlar; kişinin bir zamanlar alamadığı onayın küçük kırıntılarıdır. Bu eksikliği fark etmek ve yasını tutmak, kişinin kendine doğru attığı en önemli adımlardan biridir.
Duygu Düzenleme: Anlık Hazdan Kalıcı Değere Geçiş
Beğeni almak dopamin salgılar. Geçici bir iyi his yaratır. Ancak bu mekanizma sık tekrarlandığında, kişi kendi değerini yalnızca bu geri bildirimlere bağlamaya başlar. Gerçek duygu düzenleme, kişinin kendi iç kaynaklarından beslenerek huzur bulmasıyla mümkündür. Onay bağımlılığı ise dışsal bir regülasyon sistemidir – sürdürülebilir değildir.
Terapötik Süreçte Sosyal Onay Arayışıyla Çalışmak
Terapide sosyal onay bağımlılığı genellikle değersizlik şeması, koşullu sevgi inancı ve öz benlikten kopukluk temalarıyla iç içedir. Kişi terapötik ilişki içinde ilk kez kendilik haliyle görülür ve kabul edilir. Bu deneyim, daha önce dışarıdan alınmaya çalışılan değerin aslında içsel olarak da var olabileceğini gösterir.
- Terapist ile kurulan yargısız ilişki, kişinin benlik değerini dışarıdan değil içeriden kurmasını destekler.
- Şema terapi, içsel çocuk çalışmaları ve duygusal yeniden yapılandırma teknikleriyle kişi, onay alma döngüsünü fark eder ve bu ihtiyacın altında yatan duygusal mirası keşfeder.
- Bu süreçte hedef, onay almayı bırakmak değil; onay alınmadığında da var olabildiğini fark etmektir.
Sosyal Onay Bağımlılığına Dair Yanlış İnançlar
- “Onay almak istemek zayıflıktır.”
Hayır. Onay almak istemek insanidir. Sorun, bu ihtiyacın tek değer kaynağı haline gelmesindedir. - “Bu sorun sadece gençlerde olur.”
Yaş fark etmeksizin, sosyal medya kullanan herkes bu döngüye kapılabilir. Fark edilme arzusu evrenseldir. - “Kendi değerini bilen insan onaya ihtiyaç duymaz.”
Herkes zaman zaman onaylanmak ister. Önemli olan, bu ihtiyacın sağlıklı sınırlar içinde kalıp kalmadığıdır.
Ait Olmak İçin Kaybolmak Zorunda Değiliz
Ait olmak, insana kendini güvende ve tamam hissettiren güçlü bir duygudur. Ancak ait olmak uğruna benliğimizden uzaklaştığımızda, gerçek bağlantılar kurmamız mümkün değildir.
Sosyal medya çağında, onay bağımlılığı benliğimizi görünmez bir şekilde şekillendirebilir. Bu şekillenmenin farkında olmak, kendi iç sesimizi yeniden duymaya başlamanın ilk adımıdır.
Ait olmak, kendi halimizle kabul görmekle mümkündür. Ve gerçek aitlik, en önce kendimize ait hissetmekle başlar.