Yetersizlik Şeması ve Duygu Düzenleme: İçimizdeki Sessiz Uğultu
“Kim olduğunu düşündüğün şey, çoğu zaman başkalarının seni görmesini istediğin şeydir.” — Carl Rogers
Bazen hayatın tam ortasında, en küçük bir başarısızlık hissiyle sarsılırız. Bir toplantıda bir fikir sunarken duraksadığımızda, sevdiğimiz birinden onay alamadığımızda ya da sıradan bir günde, aynaya baktığımızda…
İçimizde eski bir ses yankılanır: “Yetersizsin.”
Bu sesin kökeni, çoğu zaman çocuklukta gelişen bir yetersizlik şemasıdır. Sevilmek için yeterli olmadığını düşünen bir çocuk, yıllar geçse de aynı duyguyla yaşamaya devam eder. Bu çocukluk inancı, bireyin kendilik algısını, özsaygısını ve duygusal dayanıklılığını şekillendirir. Ve bu duygu, duygu düzenleme becerilerimizi doğrudan etkiler.
Yetersizlik şeması olan bireyler, duygularıyla başa çıkmakta zorlanır. Bu zorluk, yalnızca içsel bir mücadele değil, aynı zamanda dış dünyayla kurulan ilişkilerde de kendini gösterir.
🌀 Eleştiri aldıklarında derin bir utanç duyarlar. 🌀 Küçük bir hata bile, değersizlik duygularını tetikleyebilir. 🌀 İyi hissetmeye çalıştıklarında bile, içten içe bunu hak etmediklerine inanabilirler. 🌀 Başarıyı sürdürseler bile, kendilerini “mış gibi” hissederler. Bir gün gerçek yüzlerinin ortaya çıkacağına dair bir korku taşırlar.
Daniel Goleman’ın dediği gibi: “Kendi duygularını tanımayan biri, başkasını asla anlayamaz.”
Ama bu durum yalnızca duygularla başa çıkmayı zorlaştırmaz, aynı zamanda bireyin ilişkilerini, iş yaşamını, hedeflerini de etkiler. Kendi iç sesine güvenmeyen biri, dış dünyadan gelen en küçük rüzgârda savrulabilir. İçsel bir temel oluşturamamış olmak, dışsal koşullara bağımlılığı artırır.
Yetersizlik şeması ve duygu düzenleme arasındaki ilişki, bir aynaya benzer. Ne hissettiğimizi, ne kadarına izin verdiğimizi ve ne kadarını bastırdığımızı yansıtır.
Birey;
Ya duygularını bastırır ve içe kapanır,
Ya da abartılı tepkilerle kontrolü kaybeder.
İkisi de aynı temel sorunu işaret eder: “Ben yeterli değilim. Bu duygularla başa çıkacak kadar güçlü değilim.”
Ama gerçek şu ki, hepimiz duygularımızla birlikte güçlü doğarız. Yeterli olmayı sonradan öğrenmeyiz, sadece yeniden hatırlarız. Bu bir gelişim sürecidir ve şefkatle, sabırla yeniden inşa edilebilir.
Ne yapabiliriz?
Duygularımızı bastırmadan, yargılamadan gözlemlemeyi öğrenebiliriz. Duygunun kendisiyle kalmak, onu anlamaya çalışmak, onu yönetmenin ilk adımıdır.
İçsel eleştirmeni fark edip, yerine içsel destekçimizi davet edebiliriz. Kendimize söylediğimiz sözleri gözden geçirip, “Bu cümleyi sevdiğim birine söyler miydim?” sorusunu sormayı alışkanlık haline getirebiliriz.
“Yeterliyim” cümlesini bir hedef değil, bir varoluş hali olarak benimseyebiliriz. Bu cümle bir yolculuğun değil, özümüzün hatırlanmasıdır.
Nietzsche’nin şu sözüyle bitirelim: “Kendine inanan kişi, başkalarının onayına ihtiyaç duymaz.”
Yetersizlik hissi, yalnızca bir düşüncedir. Senin gerçeğin değil. Ve bazen en büyük güç, içindeki sesi yumuşatmakla başlar.
Klinik Psikolog Zeynep Hilal Çelik