İçindeki Çocuğa Sarıl…
Çocukluk zorlu bir süreçtir, bir o kadar da güzel… Hayatı öğrenmeye, zorluklarla mücadele etmeye çalışırken birçok duygu hissederiz. Çocukları duygularını rahatlıkla açıkça ifade ederler. Duygularımız bize nelerin iyi ve yolunda olduğunu, nelerin yolunda gitmediğini, nelerde zorlandığımızı gösteren birer işarettir. Yaşamın döngüsünde olması beklenen şey, ebeveynlerin çocuklarının duygularını görmeleri ve sağlıklı biçimde karşılamalarıdır. Duyguları görülen, anlaşılan çocuklar yaşadıkları deneyimleri anlamlandırırlar ve içlerindeki sağlıklı yetişkin parçası gelişmeye başlar. Büyüdüklerinde sakin, olgun bireyler olurlar. Ancak bazen ebeveynler çocukların duygularını göremez, anlayamaz. Anlaşılamayan duygular o çocuğun kalbinde bir düğüm oluşturur. Bu düğümler yetişkinlikte yaşam kalitemizi düşüren problemlere dönüşür.
Kimi zaman kırgınlığımız fark edilmedi, kimi zaman yaşadıklarımızın bize zor geldiği anlaşılmadı, kimi zaman yeterince korunmadık, güvende hissetmedik, kimi zaman yeterince ilgi göremedik, kimi zaman oyunlarımız şımarıklık zannedildi, kimi zaman öfkemiz saygısızlık… Kimi zaman kayıplar yaşadık, çocuk olduğumuz için anlamadığımızı, hissetmediğimizi zannettiler, kimi zaman üzerimize yapabileceğimizden fazla beklenti yüklediler, fazlaca anlayışlı olmamızı beklediler. Kimi zaman öfkelerini saldılar üzerimize, yaraladı en sevdiklerimiz. Bazen eleştirildik, bazen cezalandırıldık.
Büyürken çok bekledik bir şeylerin değişmesini, anlaşılmayı, ihtiyaçlarımızın karşılanmasını. Anlatmaya çok çalıştık. Bazen anlatabildik, bazen ne yapsak anlatamadık. Ebeveynlerimizin de kendi anne babalarından öğrenip geliştirdikleri ebeveynlik repertuarı kısıtlıydı, ellerinden gelen buydu. Kendilerince doğru olduğuna inandıkları şeyi yapıyorlardı. Biz de şartları kabullenip kendimizi korumak için savunmalar geliştirdik. Bazılarımız öfkeli oldu, bazılarımız uyumlu… bazılarımız fazlaca sorumluluk yüklenip fedakarlıklar yaparak tutundular hayata, bazılarımız avuttu kendini oyunlarla.
Biz büyüdükçe içimizdeki çocuğun sesi daha az duyulur oldu. O her seslendiğinde canımız yanıyordu. Onu susturmanın bir yolunu arıyorduk, biz de ebeveynlerimizden öğrendiklerimizi kendi içimizdeki çocuğa yapar olduk. Ancak susturma girişimlerimiz her seferinde düğümlerin sayısını arttırdı. Sorunlarımız birikti, tekrar tekrar önümüze çıktı. Panik ataklar, hayattan zevk alamama, yeme bozuklukları, öfke kontrol problemleri, ilişki sorunları, sağlık problemlerine kadar olumsuz etkilerini görmeye başladık.
Oysa içimizdeki çocuğun sesi, yani duygularımız, bize neyin yolunda gitmediğini göstermeye çalışıyordu sadece. Belki onu dinleyebilseydik, sorunun nerede olduğunu bulabilirdik, dolayısıyla çözümü de. Belki bu gün canımızı yakan şeylerden yola çıkarak, çocuklukta açılan yaraları bulabilir, onları iyileştirebiliriz. Sezen Aksu’nun şarkısında geçen şu cümle ne kadar doğru: İçindeki çocuğa sarıl, sana insanı anlatır. İçimizdeki çocuk ile temas ettiğimizde, hayatla barışır, daha keyifli, daha doyum alarak yaşarız. İçimizdeki çocuk ile barış içinde olduğumuzda, çevremizdekilerle de barışırız. İçimizdeki çocuğu anladığımızda insanları da anlarız. Bizdeki değişim etrafımızda da sağlıklı dönüşümler başlatır. Etrafımızdakileri değiştiremeyiz belki ama, kendimizi değiştirebiliriz. Ruhsal olgunlaşma süreci yaşam boyu devam eder. Hiçbir şey için geç değil, çünkü yaşınız kaç olursa olsun, değişim için hazır olduğunuzda içinizdeki çocuk size yardım eder.